Çarşamba, Mayıs 17, 2006

selimiye hatırası

evet efem, bir yazıyla daha karşınızdayız.. bu yazımda yaptığım edirne gezisinden, daha çok o gezide yaşadığım spesifik bir olay üzerine yoğunlaşarak, bahsedeceğim.. önce genel hatlar..

bir akşam aniden turan amcalarla birlikte edirne'ye gitmeye karar veren aile efradı beni de bu geziye davet ettiler doğal olarak.. bir pazar sabahı erken saatte evden çıktık.. aile efradı şöförlük görevini bana yıktı, diğer arabada da turan amca şöförlük görevini üstlenmişti.. araba sürerken konuşmayı hiç sevmeyen bir tip olarak bir ton yolu (240-250 km) neredeyse ağzımı açmadan, yola konsantre bir şekilde gittim.. edirne'ye girişte selimiye camii'nin görünmesi üzerine
-vay anaaaaaaam
diye bir tepki verdim sadece.. hakkatten baya ihtişamlı bir yapı adeta bizi selamlıyordu şehre girerken..

haaa bu arada unuttum, baya süre aç gittik kahvaltı edemeden.. edirne'ye az bir yol kala piknik alanı gibi bir yer gördük de mola verdik kahvaltı etme amacıyla.. piknik alanı bulamadığımız için edirne'ye hemen hemen varana kadar kahvaltı bile edemedik yani.. bir yerden sonra açlık sebebiyle açık büfe (hatta kahvaltı tabağı) falan olan bir yere girmek makul gelmeye başlamıştı kiii annemin "o kadar uğraştım ben börek yaptım kahvaltılık hazırladım" şeklindeki çıkışı üzerine bu fikir rafa kaldırıldı.. neyse ben yola dalmış giderken turan amcayı aynadan kontrol ettiğimde (evet evet, burada turan amcanın arkada kaldığı, hızıma yetişemediği mesajını vermek istiyorum) mütemadiyen selektör yaptığını ve bununla birlikte sağa sinyal verdiğini gördüm.. sağa baktım aaaaaa bir piknik alanı, ailem ne olduğunu anlamadan frene asıldım, oraya girdik.. annem hazırladığı yemekleri çıkardı, orada da hazır çay falan demliyolarmış, oradan da çaylarımızı aldık.. ooohh süper..

bunu niye anlattım.. 2 sebebi var.. ilki edirne'ye varana kadar konuşmadığımı zannetmemdi, ancak yazarken bu olayı hatırladım ve konuşmuş olduğumu farkettim.. ikincisine ilerleyen bölümlerde değineceğiz..

neyse.. dediğim gibi edirne'ye girerken selimiye büyük bir ihtişamla selamlıyordu bizi.. yani bir şey görüyorduk ve bu kadar güzel bir şey muhakkak selimiye olmalıydı.. ama 2 minaresi vardı.. sonra hatırladık ki şehre girişte sadece 2 minare gözüküyor ve ancak yanına gittiğinizde diğer minareleri de görebiliyordunuz.. her neyse direkt selimiye'ye gittik, fazla söylenecek bir şey yok aslında.. veni vidi vidi diyebiliriz sadece orjinal "veni vidi vici" kalıbını biraz değiştirerek.. yani "geldim gördüm yendim" değil de geldim, gördüm, bakakaldım gibi bişey olur o zaman(sağlam salladım galiba)..

edirne'ye girdiğinizde, gezmeye başladığınızda görüyorsunuz ki; mimaride zaten genel bir mimar sinan egemenliği mevcut.. köprüler, camiler, medreseler, imaretler, su yolu kemerleri... onun yapmadığı ama gene de gözünüze çarpan eserler ise ya öğrencileri ya kalfaları tarafından yapılmış.. büyük adammış vesselam..

neyse efendim.. esas bahsedeceğim konuya geldiiiik(yukarıda bir olay vardı onun ikinci sebebine ileride değineceğiz demiştim.. hah bu o işte).. selimiye camii'nin içinde geçen bir olay bu.. mimariyle ilgili de değil.. girdim içeri, ilk katı gezdim bitti.. ikinci kata çıktım, geziniyorum.. bir fotoğraf karesi yakaladım ki akıllara zarar.. yani öyle bir şey ki, hem o fotoğrafı mutlaka çekmeliyim, hem çekilen kişiler onları çektiğimi farketmemeli, hem de yakalamak istediğim her şeyi yakalayabilmeliydim.. oturdum bir yere, makinayla ilgileniyo gibi mi yapmadım, ışığı iyi almak için makinayı cama çevirmişim gibi mi yapmadım... her neyse.. çektim resmimi ve şöyle bir şey çıktı ortaya:


evet evet ortadaki kola şişesi, yanındaki torbada

sarma poğaça falan var..

bir başka açıdan bakarsak:

bir başka açı.. adam kola koyarken..


evet evet.. burası selimiye camii.. ikinci nokta işte bu.. bizim ne kadar pratik zekadan mahrum kaldığımız.. aç aç saatlerce niye piknik yeri aradık ki biz? aklımıza gelse selimiyeye kadar 20 km daha dayanır orada yapardık kahvaltıyı bi yer bezi falan serip (hatta ona bile gerek yok fotoğrafa bakarsan).. adamlar selimiye'nin içinde cam kenarında püfür püfür pikniklerini yapıyorlar.. getirmişler kolalarını, ortadaki torbada poğaçası, sarması, boku, püsürü.. paşalar gibi yemeklerini yiyolar, kolalarını içiyorlar.. orası tarihiymiş, ibadet yeriymiş, saygıymış; kime ne? adamların keyifleri yerinde ailecek.. özendim adeta..

iki resim arasındaki farklardan bahsedelim biraz da.. ilk resimde gördüğünüz cama oturan kız var ya, o manzarayı (veya esintiyi) engellediği için oradan kaldırıldı.. ciddiyim son derece, kulaklarımla duydum (inanamayan olabilir, ben duydum hala inanamıyorum).. benim tahminim o kız bunlara küstü, gitti, "ne var sanki ben kolamı bakkalda da içerim, zaten karnım doymuştu..hıh!. " triplerine girdi.. çünkü uzunca bir süre gelmedi onu kaldırmalarının akabinde.. bence yanlış yaptı, gidip diğer camlardan birini açıp, onun kenarına da oturabilirdi.. hem böylece tepkisini de daha net belli etmiş olurdu..

neyse daha fazla uzatmayayım, sıkıldım yazmaktan.. gidin görün efem, süper bir şehirmiş edirne.. gitmişken kapıkuleye bile gittim, orada resmim de var övünmek gibi olmasın.. resimde türkiye topraklarına basmaktayım ancak arkamda görünen yer bulgaristan.. ne ilginç değil mi:)

teknokratlar
bütün mimarlar yuksek,mühendisler de

bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta!
Cemal Süreya